Otimsan

Türkiye de otelciliğin tarihi

Türkiye de otelciliğin tarihi

Konaklama sektörünün bizim coğrafyamızdaki tarihçesi Selçuklulara kadar dayanır. Haçlı Seferleri sonrasında yeniden aktif hale gelen ticaret yolları, refah odaklı bir devlet olan Selçuklularda güvenliği sağlanan kervansaray sistemlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Kentlerde bölgesel pazarlar kuruldu. Bunlara bağlı olarak kent hanları ve kentler arasında mola yerleri yaratıldı.

Osmanlı Dönemi’nde bu sistemin geliştirilerek yayıldığını söyleyemeyiz. İmparatorluğun yarattığı zenginliğin dağılımı, ne yazık ki, Selçuklu zamanında gerçekleştirilen sistem kadar eşitlikçi ve halkın refahı odaklı değildi. Osmanlı üç başkent (Bursa, Edirne ve İstanbul) ile şehzade kentleri (Trabzon, Amasya, Manisa) ve bir de Konya’ya hanedanlığın zenginliğini yoğunlaştırdı. İstanbul başta olmak üzere sayılan merkezlerde hanlar ve önemli yollar üzerinde konumlandırılan güvenlik müfrezeleri sistemi, Selçuklular da olduğu gibi toplumsal ve ekonomik yaşamın tüm alanlarına yayılamadı.

Genelde dışa pek açık olmayan Osmanlı toplumunda,1800’lü yılların başından (ve özellikle Islahat Fermanından) itibaren, Levantenler’in ve azınlıkların üzerindeki 2. sınıf vatandaş baskısının azalmasına paralel olarak; İstanbul, İskenderiye, İzmir, Selanik, Beyrut gibi liman kentlerinde ticaretin yoğunlaşmasıyla artan konaklama ihtiyacı sonucu otelleşme arttı. Hanlar modifiye edildi, yenileri yapıldı. Hidivyal Palas, 1841 tarihinde Misserie oteli adı ile açılan ve Türkiye’nin ilk batı stiline sahip otelidir. Orient Express’in İstanbul’a gelmesi, büyük gemilerin seferler düzenlemesi yeni otelleri beraberinde getirdi. Tehcir, İstanbul’un işgali, İttihat ve Terakki eylemleri, mübadele vb nedenlerle ülkede geleceklerini güvencede görmeyen ancak konaklama sektöründe en önemli ağırlığa ve paya sahipolan azınlıklar bir bir mülklerini sattılar. Dünya Savaşı’ndan sonra -tüm dünya savaşları sonrasında olduğu gibi- insanların başka yerleri keşfetme isteği, sanayi devrimi ve göçlerle büyük kentlerde gözle görülür bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Ancak, bu canlanmaya karşın, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında gerçekleştirilen etkin otel projelerinin sayısı oldukça az. Pera Palas, Beyoğlu ve Tarabya Tokatlıyan otelleri ile Ankara Palas otelcilikte Türkiye’nin miheng taşlarıdır. 1930’lu ve 1940’lı yıllar Türkiye’nin içine kapandığı yıllardı. 2. Dünya Savaşı ile içine daha da kapanan Türkiye’de varlık vergisinin de devreye girmesiyle konaklama sektörü, hem girişimci olmayan hem de işletme inceliklerini bilmeyenlere teslim oldu. Menderes Dönemi Batı ile entegrasyonun hedeflendiği, Amerika’ya benzeme arzularının yükseldiği bir zaman dilimidir. Bu dönemde Hilton’un İstanbul’a gelmesi kent imajı ve otelciliği için önemli bir kilometre taşıdır. Bu markanın İstanbul’u seçmiş olması bölgede ve dünyada ses getirdi. Ardından sırayla Eminönü, Beyoğlu ve Sirkeci’de otel nüveleri oluştu. Taksim, Pera, Talimhane büyük otel gruplarını ağırladı. Kapalıçarşı ve Beyazıt bölgesinde bu anlamda ciddi otel kümelenmeleri oldu. Ticaretin oluşturduğu konaklama imkanlarına kavuşuldu, bu devinimler 1970’lere kadar sürdü. 70’lerde şehirlerin ticari potansiyelinin yarattığı konaklama faaliyetine ek olarak uçakların gövdelerinin büyümesi, Kuzey Avrupalı turistlerin Türkiye’nin güneş, deniz ve kumunu keşfetmeleri ile gelişme süreci hızlandı. Antalya başta olmak üzere Kuşadası, Marmaris, Bodrum, Alanya ve Kapadokya kaliteli otellere ev sahipliği yaptı.

Referanslarımız

Çalıştığımız markalardan bazıları